MÜHİM MESELE

Nefes al, nefes ver. Nefes al, nefes ver… Nefes al… ve biraz tut şimdi.

Okudukça ben olacağın bir yer burası. Okudukça beni anlayacağın yer, burası. Belki nefret edeceksin benden beni tanıdığına pişman olarak, belki de beni özleyeceksin yine pişmanlıkla.Ne okuman için bir sebep var, ne de okudukça varacağın bir sonuç.

Sadece ben. Eğer istersen.

Şimdi bırakabilirsin.

31 Aralık 2010 Cuma

Bılbaşı

Hakikatten nasıl geçtiğini anlamadığım bir yılı bıraktım geride. Şahane derecede anlamsız oldu bu yıl. Herşeyi ile.
Şimdilik buna üzülmeyeceğim.
Arkadaşlarım yanımda.
Onlarla eğleneceğim müziklerimle.
Güzel geçmelisin yeni yıl.
Parlamalı Yıldızım bu yıl ilk defaymış gibi.

Kendine iyi bak lan 2010, fazlasıyla kızdırdın beni.
İyi ki bittin :D

Dirge For November

Lost, here is nowhere
Searching home still
Turning past me, all are gone
Time is now
The omen showed, took me away
Preparations are done, this can't last
The mere reflection brought disgust
No ordeal to conquer, this firm slit
It sheds upon the floor, dripping into a pool
Grant me sleep, take me under
Like the wings of a dove, folding around
I fade into this tender care

Bostanlı'dan Alsancak'a, ömrümün en kısa ve ömrümün en uzun yolculuklarını yaparken bana eşlik ettiğin için, teşekkürler.

Ses.19

Artık alışıyorum.
Acının anlamı değişti artık.
Keyifin anlamı değişiyor.
Aslında en başına dönüyorum yine zamanın.
Bana ait olanları, tekrar alıyorum kendime.
Acıta acıta etimi alıyorum kendime ve bu acılar artık eskisi gibi değil.
İyi ki değil...
Bugün sabah anladım bunu.
Deniz her zaman ki gibi en güzeliydi günün.
Dalgalı, pis, martı dolu ve benim olan..
Ama farklı olan bi şeyler vardı.
Dün gece ağlamıştı bir çok insan yerine gök.
Bulutlar, hala şişkin gözler gibi duruyordu gök yüzünde.
Ama güneş vardı, umudun var oluşu gibi.
Karanlığın ortasında gümüşi parıltılar..
İlk defa anlamlandı bugün bedenimde.
İlk defa bu kadar çok anladım olanı biteni.
Umut, yaşam, karanlığı o kadar güzel deliyordu ki...
Herşey yerindeydi aslında.
Bulutlar, o kadar güzel örtüyordu ki mutluluğu..
O an tamamen yaşanabilecek bir mutluluk, eksik olan bu gümüşi parıltıya tercih edilemezdi.
Mutluluğu değerli kılan şey, özü değil, öncede olmayışıydı.
Bir gece evvel yıkandığı için şehir, şu anda güneş değerliydi.
Ve şehir, uzun zaman sonra ilk defa tamamen benimdi.
Tüm şarkıları geri aldım verdiğimden.
Zaten benimdi onlar ve ben isteyerek, gönül rızasıyla paylaşmıştım onları.
Olduklarından daha fazla anı vermiştim hepsine.
Hak ettiklerini düşünerek, hepsine defalarca anı yükledim.
Ağırlaştılar.
Dinlenemez oldular bir yerden sonra.
Notalardan başka her şey olmuşlardı.
Nasıl geri alacağımı bilmeden, çaresizce bekledim.
Ve en iyi yaptığım şeydir beklemek.
Bekledim...
En çok sevdiğimi dinleyebilmek için bekledim.
Ve hepsi artık benim.
Hepsi zaten ben'dim.
Geri aldım.
Acıta acıta, ağlata ağlata bedenimi, geri aldım.
En başa dönüyordu hislerim artık.
Nihayet hatta.
Bugün olmadı belki bunlar sadece ama bugün tamamlandı.
Deniz.....Teşekkürler...Sen böyle güzel olmasaydın, dün yağmur yağmasaydı, güneş üşüyen insanların aşklarını ısıtmak için doğmasaydı, müzik beni yaşatmasaydı bu gün dünden farklı olmayacaktı...
Teşekkürler doğa ve teşekkürler zaman.
Bugün ise, bu olanların şahididir.

Remember days of yesterday
How it flew so fast.

Bana bunları verenler ise, çok yaşayın siz....Çok.

30 Aralık 2010 Perşembe

Ses.18

Ve bir şeylere hayranlık duyan,en'leştiren, tek olduran çocuklar...
Lütfen eşsizleştirmeyin onları...
Çünkü ne kadar çok olursa örnekleri ,bi o kadar daha aynı hisleri fark edersin, başka tınılarda.
Çünkü tek olmak, mükemmelliğe giden yolun yakınından kıyısından bile geçmiyor.
Benden fark etmesi.

Ses.17

Üstelemek huyum oldu benim yıllardır.
Genelde fikirlerimi, düşüncelerimi ya da bildiklerimi insanlara kabul ettirmek için çok üstelediğimi düşünür bir çok dostum.
Ama amacım bu değil.
Doğru anlanabilmek.
Dediğimi, anlattığımı, benim gördüğüm yerden gör ama istersen kabul etme.
Sorun değil.
Sadece ne dediğimi, ne anlattığımı, benim gösterdiğim gibi gör.
Gerisi sende ki ben'e kalmış.

---

İlişkilerim hep iki aşamalı oluyor genelde.
Her anlamda ilişki.
Arkadaşlıklarım, sevdiğim kadınlarla olan ilişkim, her gün sadece görmek zorunda kaldığım insanlarla olan ilişkim.
Hepsi neredeyse aynı.
Hiç bir şey beklemeden ve hiç bir şey sunmadan başlar ilişkim.
Zaten en normali de budur benim için.
Ama sonra, eğer karşılığımı alabiliyorsam, açılıyorum ben.
Sunabildiğim her şeyi, istediklerine karşılıksa, tereddütsüz veriyorum.
Bundan da memnunum, aldatılmadığım sürece tabi.
Ve bir süre sonra, beni anladıklarını düşünüyorum insanların.
Normal olarak tabi...
Ona göre yaşıyorum hayatımı, söylediğim kelimeleri, kurduğum hayalleri.
Ama bir yerde basit bir şekilde sekteye uğradığında bu durum, istemsiz olarak kızıyorum.
'' La nerdesin sen?! Neden haber vermedin?! Beklediğimi bilmiyor musun !? ( ki aslında tahmin etmiyor musun demeye çalışırım çoğu zaman ) '' gibi kelimeler dökülür ağzımdan, karşımdakine doğru.
İşte bu olduğunda biraz garip karşılanır oluyorum.
Olumsuz anlamda değil tabi ki.
Ama yine de etkisi olumludan uzak olan bir araya yöneliyoruz istemsizce.
Açıklamalar, konu üzerine gereksiz konuşmalar alıyor değerli vakitlerimizi, birbirimizle geçirilebilecek hoş vakitlerin yerini.
Karşımdaki bana gel demeden zaten gitmem ben.
Korkarım reddedilmekten.
E geldikten sonra da anlanmak ise, en büyük talebimdir.
Bunu da yaparlar genelde.
Ama işte böyle ufak tefek sorunlar ve pürüzler olabiliyor.
Olmasaymış en güzeli olabilirmiş.
Hatta bazen çok daha yalnış anlandığım da oluyor.
Ya ukala oluyorum, ya ahlaksız ya da saygısız :D
Komik gelir bana hep bu, zaten bunu düşünenlerin de yoktur yeri hayatımda.
Ama '' Neredesin sen yahu!? '' dediklerimin de yeri büyüktür hayatımda.
Ne sıfatla olursa olsun.

29 Aralık 2010 Çarşamba

Ses.16

Bir de artık Adalya'da işe başladım ben.
Belki bu durum, normal hayatımı çok daha iyiye götürecek.
Günümün yarısını, orada hiç bişey yapmayarak geçiren ben, artık orada çalışarak en azından ve hiç bir önemi olmaksızın para kazanacak.
İşin maddi boyutu bir yana, artık boş vakitlerimi başka yollar kullanarak değerlendireceğim.
Bu hoşuma gidiyor.
Güzel başlangıç.

Ses.15

Bazen yalnız kalmak istiyorum, sessizliği duyup anlayabilmek için.
Ama yöntemlerim çok zıt düşüyor amacıma.
Her zaman istediklerim de olmuyor yanımda zaten.
Bu çoğul yalnızlık günden güne geriyor beni.
Taleplerimi çoğu zaman dile getiremiyorum, bu çok yapmacık aslında.
En amaçsız olan isteklerimi hep dile getiriyor oluşum beni geveze yaptı en sonunda.
Halbuki az konuşan birisiyimdir ben.
Çok kişiyle paylaşmam cümlelerimi.
Kalabalığın içinde tek başıma kaybolmayı istiyorum şu sıralar.
Bildiğim yerler, bildiğim masalar, bildiğim manzarayı özlüyorum her gün.
Ama yalnız olmayı istiyorum.
Kimseyi istemiyorum an geliyor, yalnız kalmayı istiyorum o kalabalıkta.
Fakat mümkün değil.
Olmuyor.
Söyleyemiyorum.
Onun yerine kalkıp başka bi yere gitmeyi,kendi çabamı ortaya koyup sağlıyorum.
Halbuki her zaman çok olmak, iyi bir durum değil.
Yavaş ve sessiz...
İhtiyacım olan bu işte.

28 Aralık 2010 Salı

Ses.14

Çok önceleri telefonum varken ( kafadan 2 yıl evvel ), aklıma gelen ilk beş kişiye, günümü düşündüğümde aklıma gelen tüm isimleri mesaj olarak yazar ve gönderirdim.
Erşen, Betül, Tuğçe, Oski, Pani, Selen ve bir kaç insan daha vardı bu rutinin içinde.
Şimdi şimdi hatırladım da, güzelmiş o olay aslında.
Yine yapabilmeyi istedim bi an ama sonra telefon ihtiyacını hissedince geçti hepsi.
Almayacağım arkadaş telefon...

---

Ha bi de günaydın | anlatADAM! İlk defa sabahladım seninle. Hadi bakalım, kim bilir daha neler olacak!! :D

Ses.13

Kafamı kurcalayan o kadar çok şey var ki, artık iç içe geçmiş gibiler.
Ayırt edemiyorum hiç birisini.
Aynı kökten geliyorlar gibi sanki.
Benim dışımdaymışlar gibi.
Çok sıkıcı tabi bu durum.
Artık huzurlu olamıyorum.
Çünkü ne olduğunu bilmiyorum kendimden dışarıda.
İnsanlar sanki gözlerimin içine bakarak bana acıyorlar veya beni suçluyorlarmış gibi.
Bir gün '' HERŞEY SENİN YÜZÜNDEN OLDU!! '' diye bağıracaklar diye korkmaktan yaşayamıyorum, onlara hiç bir şey yapmama rağmen...
İnancımı yitirmedim hayattan ve asla da yitirmem.
Ama bu bir ara ise, çok çabuk ve çok ani oldu bilesin zaman.
Ne oldu da ara verdin yine hayata?
Yalnızlığımı ( zihinsel ) kiminle gidereceğimi bilmiyorum.
Herkese işaret gönderiyorum.
Eskiden beni ben yapan herkese hemde.
Yardım etsinler diye.
Ama insanlara neyi düzelteceklerini bile söyleyemiyorum, çünkü ortada bişey yok. Bir şey yok. Birden fazlalar kesinlikle.
Aldatılmaktan korkuyorum.
Yalnız kalmaktan korkuyorum.
Çok fazla tütün içtiğim için ciğerlerime zarar vereceğimden korkuyorum.
Çok fazla uyuduğum için uyuşuyorum.
Çok fazla dinliyorum diye korkuyorum.
Çok fazla susuyorum diye korkuyorum.
Çok fazla istiyorum diye korkuyorum.
Benim olamayacak şeyleri rüyamda görmekten korkuyorum.
Çok olmaktan korkuyorum.
Ve her şey daha yeni yeni oluşuyor kafamda.
Neyin beni bu hale getirdiğini bulmak için her şeyi deniyorum, tek tek eliyorum.
Tümevarım yöntemi bu tip durumlarda pek hoş değil, yaralayıcı oluyor.
Ama başka çarem yok.
Sırasıyla, her şeye ve herkese sıra gelecek.
Ve bunları denerken neler yaptığımı da kimseye açıklamak zorunda değilim. Kimseye hesap vermek zorunda değilim.
Bu ayrı bir korku sebebi zaten benim için, ama yaşadıklarım kadar korkunç değil.
Yaşadıklarımı da bu hale getiren ben iken, hala neyin tedbirini alıyorum bilmiyorum.
Tüm korkularım, ben aslında.
Tüm kaybettiklerim, benim onlara verdiğim şeylerden oluşuyor.
Ben, onları var ediyorum hayatımda ve sonrasında yok edemiyorum.
Üzülüyorum çünkü yaptığım şeyi yıkmaya, silmeye.
O yüzdendir ki, ara sıra durgunluk çöküyor üzerime.
Hatırladığımda ya da hissettiğimde.
İnsan kendi kolunu yaralar mı?
İnsan kendi kanını görünce keyif alır mı?
Ben almam.
O yüzden ölmüyor kimse bende.
Kimse ölmüyor.
Uzun bir seyahate çıkıyorlar bensiz.
Bir çoğunu da geri gelmiyor. Çünkü çağırmıyorum.
Çünkü gittiklerinde harcadığım zamana da yazık be arkadaşım.
Her an, her dakika birileri için bir şeyler biriktiriyorum ben.
Varken hayatımda, mutlu oluyoruz.
Ama gittiyse eğer, eksiltiyorum onları,anıları. Ve bütün bunları da büyük bir gayretle yapıyorum.Geri koymak için değil, onları yavaş yavaş silmek için.
Gün gelip geri dönerlerse bana, aynı olamayacaklarını bilmeleri için.
Çünkü normali budur.
Zaman benim için oyuncak değildir.
Kıramazsın zamanı bende.
Yaşandıysa, anısı bir ömür bende kalır anın.
Geri dönüşü yok ki zamanın.
Nasıl unuturum?
Nasıl yokmuş gibi yaparım?
Nasıl olmamış gibi davranırım?
Tek yapabileceğim olmuş gibi davranıp, anlamını yok etmeye çalışmak.
Ki bu tip duruma geldiğimde fark ediyorum ki, zaten yaşananların bir anlamı yokmuş.
Nankörlük değil bu asla.
Eğer yaşadıklarımızın ( her hangi bir insanla, her hangi bir yerde ) bi anlamı olsaydı, onu yok etmezdi karşımdaki.
Sonradan anlamını yitiriyorsa eğer bir şey, olması gerektiği kadar sağlam değildir hissini uyandırır bende.
Bu benim için böyle.
Değişmesine gerek yok.
Yargılanmasına da.
Bende var isen eğer, varsındır dost.
Hissedersin.
Ama gidersen de, lütfen canımı yakmadan git.

25 Aralık 2010 Cumartesi

Ses.12

Ve dostlarım, aitlerim.
Sizden şunu rica edebilirim. Beni düşündüğünüz için kendinizce müdahalelerde bulunmayın benim hatalarıma.
İyi niyetinizden şüphem zaten yok. Derdim de o değil.
Sadece kendimden habersiz olmak, benim çizdiğim yolu farkında olmadan değiştirmek, tarafımdan hiç hoş karşılanmayacak bir durum.
Bana benimleyken yardım edin. Zaten sizden bunu yalvararak istedim. Hatta ağladım bile lan. Daha ne kadar niyetimi açık edebilirim ki?
Sadece derdim, benden habersiz benim için bişeyler yapmayın. Hakikatten salak gibi hissediyorum kendimi.
''Doğu aslında iyi adamdır. Bunu ...... sebeplerle yapmıştır, vallahi bak. '' diye anlatmanız, beni aptalmışım gibi hissettiriyor.
Başkasına anlatmayın beni düzeltmek için.
Karşımdakine laf anlatmak için bin bir yol seçiyorum zaten ben.
Anlamıyorsa ben bırakmışımdır zaten.
Senin de buna çabalamana gerek yok aziz dostum.
Benim yanımda ol yeter.
Benim dediklerimi yapma istersen.
Ama yanımda ol.
Hep olduğun gibi anlayacağın.

Ses.11

Şaşkınlık ve mutluluğun en güzel tarifi, hiç beklemediğin anda kafede çalan Jordan Rudess şarkısıdır bence. Akşamdan kalma bedenin ve ruhun normale dönmesi için en uygun adamdır.
Bi de Another Day çalıyorsa, bir süre sonra aklını yitirirsin, haberin olmaz.

24 Aralık 2010 Cuma

Ses.10

Uzağın bir kaç gündür ait olduğum yerden.
Evimde değilim.
Yatağımda değilim.
Kendi gitarıma dokunmuyorum.
Kendi giysilerimi giymiyorum.
Başkası gibiyim bir kaç gündür.
Aslında olabilirim bir başkası çok uğraşmadan.
Yetenekliyimdir var olanı yok, yok olanı var gibi gösterebilmekte.
Ama alışık olduğum düzenden farklıyım şu anda, uyku saatlerimin aynılığı dışında.
Ben, sadece rutinlerimde yaşayarak mı varlığımı ispatıyorum insanlara?
Her gün aynı şeyleri yapınca mı insanlar beni anlayacak?
Konuşmama gerek kalmayacak mı yani ?
Peki ya insanlar beni o tek düzeliğimin sonunda tamamen anladığında(!)ne olacak?
Kenarı mı atacağım bedenimi bomboş olarak?

---

Beni kandırmayın lütfen...
Sadece bunun için yalvarabilirim herkese.
Lütfen bana yalan söylemeyin.
İnsanlardan yaptıklarından daha fazlasını istemiyorum, gerçekten...
Kimseden istemedim.
Beni terk eden insanlardan bile nefret etmiyorum ben.Tek seçenekleri bu olmasa yapmazlar diyorum.
Lütfen bana yalan söylemeyin.
Ne biliyorsanız, ne düşünüyorsanız bana,benimle ilgili,benim içinde olduğum, söyleyin.
Benden en kötüsünü asla duymazsınız.
Asla öldürmem ben çünkü.

---

Kim bana ait bu zamanda?
Kim 'gerçekten' benim şu anda.
Hatırlıyorum.
Arkadaşlarımı, hiç bırakamayacağımı düşündüğüm insanları.
Ve hatta saatlerce uğruna ağladığım insanları.
Bir kısmı varlar, hayattalar.
Bir ikisi asla var olmamışlar aslında bende.
Birisi beni sonsuza kadar terk etti, ellerimin içinde, ölümün en dibine.
Bazıları ise, kanımca hep benimler.
Neden benimler ki?
Neden beni arar ki bir insan?
Ben, hayatımda ki bir çok insanı, hak ettiğinin yarısı kadar sevebiliyorum.
Ve hak ettiğimden çok daha sevgiyide istiyorum.
Kimseye yalan söylemedim ben ( bu da bir yalan aslında. )
En azından kimseyi incitmek için bir şey yapmadım.
Beni neden sever ki bir insan?
Bir erkek, bir kadından ne isteyebilir ki, onu hayatının ortasına koyabilmek dışında...
Arkadaşlarım...
Hakikatten özlüyorum sizi.
Sizi, sizin sandığınızdan daha çok seviyorum aslında.
Ama size vermek istediklerimin yarısını dahi sunamıyorum size.
Beni asla bırakmayacak olanlarınıza da hayretle bakmamın dışında, minnetlerimi sunuyorum.
Bazılarınız, aynı şehirde olduğumuz için benimlesiniz.
Bazılarınız, pek önemsemediğiniz için benimlesiniz.
Bazılarınız, beni özleyebildiğiniz için benimlesiniz.
Bazılarınız, görüşmenin bir alışkanlığa dönüşmesinden dolayı benimlesiniz.
Bazılarınız ise amaçsızca benimlesiniz.
Hiç birinizi ayıramıyorum. Teşekkürler sunuyorum size. Bilmelisiniz aslında; benim için eğer olmazsanız yanımda, eksik kalırım.

---

Ve aidiyet sorunuma çarem olmalısın sen!
Adını söylememe gerek yok.
Sen okuyunca bunu en çok üzerine alınacak olansın.
Yıldız olacak olansın yeniden.
En parlağından bir Yıldız hemde.

23 Aralık 2010 Perşembe

Ses.9

Sabaha karşı çok güzel oluyorsun be, sevdiğim İzmir...
Kirli denizine bulutlar ne de güzel yansıyorlar, bilemezsin.
Tabloya boyanmış gibi güzeldin bu sabah.
Karanlık ve aydınlıktın... ve biraz da kırmızı..

Painted on Water

Life lingers in this moment
On your salty lips
Love lingers in your whisper sayin "This will last till end of time"
Don't wanna drop this moment
From my finger tips
And watch all fade away like
Paint stains on canvas of like

 
You will forget
I will forgive
All will come to pass
"You and me" is long long lost
Story painted on water
A story painted on water 

Ses.8 ( Mavi )

Mavi...
Bir çok anlamsızlığın anlamı.
Her zaman mutlu etmez, her zaman istediğini vermez.
Ne ise o an onu hissettirir insana.
Kafanı kalırıp baktığında gökyüzüne, ne görmek istersen onu görürsün mavinin içinde.
Ya yıldızlardan bir ev yaparsın kendine, ya da bulutlardan bir sokak...Issızlık, sarar tüm içini.
Mavi hepsidir aslında.
Ya da hiç birisi biraz.
Gece mavisi, kimisine huzur verir ay ışığı ile birlikte.
Kimisi bir adım ilerisini göremez tüm gün ışığı ile.
Mavi doğaldır.
Siyah, sadece karanlıktır.
Beyaz ise sadece aydınlık.
Mavi her ikisidir de aslında.
Kalbin temiz ise eğer, mavi huzurdur, öz'dür, aradığın herşeydir.
Kalbin yalan ile doluysa, mavi korkudur, kaçtığın herşeydir.
Mavi iyidir dostum.
Mavi; gün ışığından hemen öncesi ve gün ışığından hemen sonrasıdır.
Kendine sorma sakın maviyi.
O seni, senden daha iyi bilir.
Mavi biraz üşütür insanı.
Tam soğuk değildir, titretmez bedenini.
Ama kalbinin içinde, göğsünün ortasında bir hareket yaratır.
Yağmur yağmadan hemen evvel, hava nemlenir ya, ciğerlerin soğukla dolar hani.
İşte mavi o'dur.
Rüzgardan gözlerin dolar ya, burnun üşür biraz ama avucunun içi sıcaktır.
İşte mavi o'dur.
Kafanı yastığa dayadığında, kabuslar görürsün ya bazen, tüm korkuların, sanki sen önemsizmişsin gibi yanında dolanır da hiç kaale alınmazsın ya onlar tarafından.
Ya da kafanı yastıktan kaldırdığın anda başlar ya düşünceler. Üstünde ki yorganı açmadan daha basar ya ter seni.
İşte mavi o'dur.
Sabah uyandığında yüzüne vurduğun ilk sudur.
Üstüne giydiğin soğuk giysidir.
Yolda yürürken birikintisine bastığın çamurdur mavi.
Fark ettirir seni, kendine.
Ama tüm herşeye rağmen mavi senindir dostum.
Armonik bir renk.
Mavi iyidir, ama lacivert daha sen'dir.

Ses.7

VE ŞİMDİ FARK ETTİM Kİ CÜMLELERİM BOZULMUŞ LAN BENİM!!
Oha....
Resmen koca bloga anı defteri muamelesi yapıyorum..
Titre ve kendine gel lan Alus!

Ses.6

Bir arkadaşımla yaklaşık yarım saat boyunca konuştuk.
Ve konuşmanın sonunda '' Abi, bütün dediklerim temelde sadece teori, o kadar üzerinde durmamak lazım. '' dedim, ve teorim gerçeğe döndü o anda.
Belki bu yazdıklarım durumu çok anlatamadı ama ben şu anda kahkahalar atarak gülüyorum :D

---

Bi de bugün grubumla beste yapabilmek için toplandık. Güzel şeyler çıktı ortaya. Kafamızda ki düşünceleri müziğe aktardık ve hepimizi mutlu eden ( aslında tamamen tatmin eden demeliyim, zira müzik yeterince hüzünlü. ) bir sonuç çıktı ortaya.
Keşke yazarak anlatabilsem, çok heyecanlıyım paylaşmak için.
Ama kesinlikle keyfim yerinde.

---

Tabi bi de keyfimi kaçırmak istemiyorum.
Düşüneceğim ve sonuca vardıracağım o kadar çok seçeneğim var ki.
Değişiklik için nereden başlayacağımı bulmam lazım.
Gidicem de ne zaman ona karar vermek lazım.
Of ulan.
Nerden çıktı bu seçenekler.

---

Bu --- koyup da paragraf atlama olayı da sinirimi bozuyor.

---

Bi de sıkıldım mı ben ne yahu? Kesin sıkıldım ha :D Tek başıma geceleri tek kalması bana zor geliyor ha. Bu durumun icabına bakmam lazım.
ARKADAŞLARIM!!!
Evinizi açın bana.
Uzun süreli misafiriniz olucam.

22 Aralık 2010 Çarşamba

Ses.5

Kendimi seviyorum sanırım.Korkarım hatta ki, kendimi seviyorum.
Ama başkasını sevdiğimden daha fazla değil. Daha az da değil.
Adilim kendime. Bazen tiksindiğim de oluyor kendimden.
Küfürler ettiğim oluyor.
Ama başkasına daha fazla küfür etmiyorum kendime ettiğimden.
Adilim kendimce herkese.
Neden kendimce?
Çünkü ben yaşıyorum lan sadece hayatımı.
Başkasına göre mi değerlendireceğim bir de durumlarımı.
Değerlisin lan Alus sen aslında benim için.
Sandığından fazla hemde.
Göz göze geldiğinde benimle, anlıyorum seni.
Konuşmana gerek yok.
Bazen saçmalasan da hak ettiğin kadar seviyorum seni.
Ne kadar hak ettiğini de bırak sadece ben bileyim.
Bazen o kadar boktan bir adam oluyorsun ki, kızıyorum sana.
Kendini başkasından sakınıyorsun bazen, ya da en açık olman gereken insan ve insanlara mesafeli davranıyorsun ya bazen ve bazen de fikirlerine, sözlerine, düşüncesine zerre önem vermediğin insan ve insanları alıp gözünün önüne getiriyorsun ya. İşte o anlarda o kadar iki yüzlü oluyorsun ki, zoraki gülmekten yüzün acıyor.
Biliyorum.
Bana yalan söyleyemezsin çünkü.
Ve ikimiz de biliyoruz ki, kimse, senin fikirlerinin doğrultusunda kötü olmuyor. Sen onları kötü yapıyorsun. Yapma.Onlara dokunma. Yakma canlarını. Onlar sana göre kötüler. Yanlarına gitme,yanına da alma ki, kötü olmasınlar. Kendi hayatlarında mutlu olsunlar. Bu kadar bencil olma lan! Salak!
Sen sadece ikimizin arasındaysan önemlisin.
Bi de bi iki arkadaşın var, onlar ile beraberken önemlisin. Vallahi bak, başkalarının yanındayken zerre önemin yok.
Yoksa kandırılamazdın bu kadar kolay lan. Biraz aç gözlerini be dangalak.

---

Zaten zibilyon tane beni önemseyen insan yok bu hayatta, ve bu blogu okuyacak da o kadar insan yok. Ama şu anda kimse bilmiyor ya, nasıl rahatım anlatamam.
Evin içinde çırılçıplak koşmak gibi bişey.
Ha sorarsan eğer çırılçıplak koşmak çok mu keyifli diye açıklayayım sana; bildiğin keyifli.

21 Aralık 2010 Salı

Ses.4

Durup dururken üşümeye başlamak, bünyenin hasta oluşuyla direk alakalı olmuyor bazen.
Saçma ama sanki ısınmak için bir sebep yok.
Ya da ısınabilecek düşünceler yok.
Şimdi kendimi küçük görmemeliyim.
Sadece tek başıma, her şeyi aşabilirim.
Bundan şüphem yok.
Ama bana '' yardım edeceğim sana '' denildikten sonra yalnız bırakılmayı, sevmiyorum.
Ayıp çünkü verdiğin sözden dönmesi.
Yalan söylemesi ayıptır yahu, ahlaksızlıktır.
Ne gerek var ki yalana, elde edecek bişey zaten yok, yaşamaktan başka.
Bunun da derdinde değilim zaten.
Kimseye güvenmemek lazım gibi bir sonuca da varacak kadar da salak değilim.
Ama devamlı değişiyor herkes.
Bunu iyi takip etmek lazımmış ben bunu atladım sadece.
Fikrin değişiyorsa eğer, söylemek lazımmış.
Saklamak ayıpmış.

Yapacak bişey yok.
Yalnız değilim asla, tekim.
İstediğim için her şey.

Ses.3

Dinliyorum kendimi de, çok konuşuyor artık.
Fazla değil aslında, sık konuşuyor.
Üşüyorken bir an, hemen sonra sıcak hissediyorum.
Ya da müziği çok severken o an, sonra kapatıyorum sevmeyerek.
Birbirinin eşi değil kafamdakiler.
Ve o kadar da karmaşık değil aslında, dünyayı kurtarmıyor kafam.
Sadece yatsam mı yatmasam mı?
Rüyamı hatırlasam mı hatırlamasam mı?
Basit ama benim için pek önemliler.

--

Jehan Barbur nedir, kimdir hiç bilmem. Nasıl olduysa bilgisayarıma bir şarkısı sızmış.
Yaklaşık 2 saattir aynı şarkıyı dinliyorum.
Yaşamadığım bir çok şeyi hatırlatıyor bana nedensiz yere.
Küçücük bir sahnede çalınan bir müzik sanki..
Yuvarlak masaların etrafına oturmuş 4 - 5 tane çifte çalınıyormuş gibi bir anı özlüyorum. Hiç yaşamadım ama özlüyorum. Sessizliği sadece müzik bozuyor, küçük sarı ışıklar sızıyor sahneden aşağıya, dinleyenlere. Soğuk biralarını içerken insanlar, içleri ısınıyor.
Özledim daha fazla galiba.
Ve sanırım yaşamadığım için bunu, daha bi güzel.
Hayallerimde sakin, dingin, aitsiz, ihtiyaçsız olabiliyorum.
Güzel...

Ses.2

Bazılarının ilk'i olmaz.
Aniden başlar ve ne olduğunu anladığınızda bitmiştir bile.
Bu yazının ilk'i yok.
Bu sayfanın ilk'i yok.
Bir anda başlayan, bir anda görülen ve unutulan her şeyi sığdıracağım buraya.
anlatADAM dedi bana bir dostum. Ben olmasına çalışacağım bunun.
Yeni ben, hoş geldin.
Mutlu olacağız seninle, eminim.

---
Aslında bu bi ilk ;


..kendi kendime konuşuyor gibi hissediyorum. Sanki karşımda birisi varmış gibi yazı yazmak, hiç bana göre değildi zaten ama bi gaz ile blog oluşturayım dedim.Naçizane,sanki başkalarının çok umurundaymış gibi arada sırada bir kaç şey yazarım. Bestelemediğim için şiir olan yazıları, bitmeyen hikayelerimi falan yazarım. Bişeyler yapabildiğimin kendime ispatı olur sonra bu sayfa. Onları okuyan olursa da ne ala. Arada girip kendim bile okurum.

Daha önce de blogum vardı benim. 
Bu da onun girişiydi.
Çaresiz başlangıç, mutlu anlar ve pişmanlık dolu bir son biliyor o sayfalar.
Bunu da görün istedim tüm dünya ve hiç kimse.