MÜHİM MESELE

Nefes al, nefes ver. Nefes al, nefes ver… Nefes al… ve biraz tut şimdi.

Okudukça ben olacağın bir yer burası. Okudukça beni anlayacağın yer, burası. Belki nefret edeceksin benden beni tanıdığına pişman olarak, belki de beni özleyeceksin yine pişmanlıkla.Ne okuman için bir sebep var, ne de okudukça varacağın bir sonuç.

Sadece ben. Eğer istersen.

Şimdi bırakabilirsin.

25 Aralık 2016 Pazar

An 2

Bıçak izi bir anlık rüzgar
Ruhun sızısı bir damla nefes
Huzurun sesi bir yudum an
Gözlerinden akıyor yaşanmayan
Kirpiklerinden süzülüyor
Sesinden arınıyor
Ellerinden ulaşıyor
Saçlarına dolanıyor
Bana birikiyor

5 Aralık 2016 Pazartesi

An

Kapalı gözlerden sızan sıcaklık ve ışı
Dudağının yanağına yayıldığı o an
Burnunun aldığı o derin soğuk nefes
Umduğun ile bulduğunun derdi
Geç kalışların, en büyük armağanın

28 Kasım 2016 Pazartesi

Ses.419

Gece Bildirgesi

Keyfim yerinde arkadaşım. Kısa süreli düşüşler yaşasam da yerinde. Arkadaşlarımla aram iyi, hayatım iyileşiyor (belim), yaptığım müzikleri artık dünyalar kadar çok seslerle kaydediyorum (kaydedebiliyorum) falan. Mutluyum. Meşgulüm. Heyecanlıyım. Bu saatte bile. Çok uyumasam da iyiyim.

---

Ahlakın getirdiği yaptırımları saymazsak, hiç olmadığım kadar da pis ve kirliyim.

10 Kasım 2016 Perşembe

Ses.418

Hatırlamaya başladığım andan itibaren kızarmaya başlayan burnum ve ağırlaşmaya başlayan göz kapaklarım bana ısrarlar "Uyu" der gibi. Fakat ben uyumaktansa daha başka şeyler yapmaya başladım. Daha da fazla hatırlamaya başladım seni mesela. "İyi uyu" - "Sen de Alus". Son gerçek, derinden ve kendimiz olarak dialoglarımız birbirimize söylediğimiz. Acıklı, hüzünlü. Kişiliğime dair ne varsa bir köşeye ittiğimi varsayarsak, özledim seni yav. Baya. Hani en saf olabilecek hissiyat ile özledim. Senin oluşabilecek ( ve oluşturmakta da baya başarılı olduğun ) her hangi bir problemin ile alakalı konuşmayı, onu senden almaya çalışmayı, üzülmeni engellemeye çalışmayı, ağladığında göz yaşlarını silmeyi, seni güldürmeyi, seni ısıtmayı. Önceden bunlar çok doğal ve olağan şekilde varken hayatımızda, şimdi kendimi çıkartabilirsem kendimden var olabilecek şeyler. Çok acıklı değil mi? Peki kendimi çıkartabilecek miyim? Mümkün değil. Belki sen de üzülüyorsundur görüşemiyoruz diye, belki sen de bana söylediğin gibi cidden hayatında beni istiyorsundur, hala. Bunlar olumlu yönde asla değişmeyecek şeyler ne yazıkki. Ama ben yine de seni özledim, kokunu, burnunu, tenini, kirpiklerini, nefesini. Ve ne olacak biliyor musun, yarın olduğunda, günlük rutinler arasında kaybolacak bu özlemim. Bu daha da acı.


---


"Ve bu ihtimaller, çok ümit bağladığımız ışıklardır."

30 Ekim 2016 Pazar

Ses.417

"When I have nothing else,I try to dream the dreams of a child’s imaginings. "

"Saçların. Başın sanki süslerle donanmış gibi gösterirdi seni. Kokusunu hala hatırlıyorum… Ama bulamıyorum başka hiç bir yerde. Saçlarına aitlerdi. Sadece saçlarına ve sana. Denizler kadar narin ve uçsuz gözlerin. Bana bakardı önceden. İçinde kaybolmayayım diye ellerimi de tutardın eskiden. Hatırlıyorum. Hatırlanmaması gereken hatıraların en başında yer alan o gözleri. Kapattığında gözlerini kirpiklerin tutardı beni kendinde. Biraz daha göreyim diye seni. Şu an peki? Nerede öldün acaba? Nefesin mi yetmedi seni hayata tutmak için, yoksa karanlıkta bir anda ne olduğunu anlamadan bitti mi yeni hatıra ihtimallerin? Umarım, bir anda olmuştur, bana olamayacağı gibi. Uzun uzun yaşıyorum sensizliği, sessizliği. O kadar zor ki denizi izlemek. O kadar zor ki nedenler aramak. O kadar zor ki aldığım nefesi vermeye ihtiyaç duymamak. Bilemezsin, bilmemelisin de. Sen belki de doğru olanı yaptın. Neden dayanmak zorundasın ki? Neden bir gün daha yaşayasın ki? Neden bir gün daha, sadece alışılmış farklılıkları yaşama ihtimalini zorlayasın ki? Çok haklısın, çok haklıydın. Ama “adını bile söyleyemediğim kadın” o kadar zor ki karanlığın içinde kayboluşunun, benim için seninle ilgili son hatıra olması… Zorluklarını zorluklarımla kıyaslamıyorum fakat, sen giderek bir kez öldün. Ben ise senin gidişini izleyerek yaşarken öldüm. Bunun acısını bilemeyeceksin. Ne şanslısın, bundan sonra hiç bir şeyi bilemeyeceksin. Ne yaşadığımı, ne yaşayacağımı ne de unuttuklarımı. Kasım’ın son haftası sen bir kez öldün, ben ikinciyi bekliyorum. İsteksizce. Ama belki seni bir kez daha görürüm, son nefesimden, gözlerime giren son ışık huzmesinden, kulaklarımın duyacağı son seslerden, tenimin hissedeceği son rüzgarlı yağmurdan önce. Sanki gerçekten varsın gibi, gözlerimin ardında. Ve sonra mutlak sessizliğin asla hissedemeyeceğim huzuru içinde kaybolacağım. Bitecek senin bir zamanlar var olduğunu hatırlayacak son insanın da zamanı. İşte o zaman sen de bir kez daha öleceksin. Çok üzgünüm..."

24 Ekim 2016 Pazartesi

Ses.416

Biraz erkenden yazayım istedim. 1 saat 20 dakika sonra 28 yaşımda olacağım. Çok fazla detaya gerek yok fakat farklılık da çok. Mesela Alsancak'a taşınıyorum falan bu hafta. Gayet radikal olacak. Hem de temiz başlangıç sevdiğimden ( ki bence bu en temizi olacak ) ferah duygular hissedeğim.
VE EVET, YALNIZ BAŞIMA EVDE SAKİNCE DOĞUM GÜNÜ GEÇİRECEĞİM YİNE! Mutluyum aslında :)

15 Ekim 2016 Cumartesi

Ses.415

14 Ekim 2016. Kendim için bir şeyler yapmaya başlamış olduğum tarih olarak bir kez daha anlamlandı ( Ayrıca da Mustafa'nın doğum günü tabi ). Fakat kişisel olarak belkide geri dönüşü olmayan çarpık ve belirsiz yollara sapmamam için ortaya çıkmış veya çıkartılmış bambaşka bir seçenek şu an ev-ofis olarak önümde duruyor. Kaybolmamak için bir yerlere tutunmak şartmış. Bunu yine defalarca deneyerek ve kaybolarak öğrendim. Önlem almasını da öğrendim pek belli. 1 hafta içinde Alsancak'a taşınıyorum. Değişik tecrübelere gebe, mis gibi, hayallerle dolacak, ihtimallerle şekillenecek bir "yuva".

---

Ayrıca tam olarak 15 gün evvel yazmam gereken şeyi şimdi yazayım da bir klasik son bulmasın;

EKİM AY'INDAYIZ! Bu ne demek? BENİM DOĞUM AY'IM!

Yine mutlu olacağım ve bu sefer uzun sürsün diye uğraşacağım güzel günüm geliyor.

---

Ve buraya yazmayı cidden çok özlemişim. Kendimce yarattığım mesailer yüzünden ( veya kendimce yarattığım kederler yüzünden ) buraya yazmak biraz külfet haline gelmişti. Ki şu an çok pişmanım kendi kararlarımdan. O yüzden daha da sıklaştırarak yazmaya devam edeceğim. Hem zaten yeni ve yalnız (iyi ki) bir hayata başlayacağım. Bunun bana çok faydası olacağı kesin, buraya da faydası olsun.

---

Çok özlemişim yine yüzünü.

---

Sesini.

---

Endişeni.

---

Hiç özlememişim fakat umursamazlığını.

---

Ve seni.

15 Eylül 2016 Perşembe

Ses.414

Yine aynı şeyi yaptım, yine eskileri bulup, okuyup gözlerim yanana kadar okudum. Neyi atlamışım biliyorum sanırım artık. Fırsatları. Apaçık ortada duran fırsatları. Belki de ihtimalleri. Şu an neden bunları okuyor ve görüyorum peki? Ak? Çok mu az geldi ki hatırladıklarım? Bence değil. Ne ise o. Ama şu an fark ediyorum ki, ne düşünürsem düşüneyim veya sen ne yaparsan yap, hiç bir zaman değişmeyecek seni ilk tanıdığımda hissettirdiğin şeyler. Ne yazık ki değişmeyecek ve ben bu tip anları tekrar yaşaya yaşaya seni hatırlayacağım, yine. Ah bir de dokunabilsem.

21 Ağustos 2016 Pazar

Ses.413

Çok fazla diretmeden eksilenleri, eksilecekleri gibi kabul edip başka anlamlar yüklememek, ne kadar zor olabilir ki? 10 yıl kadar. Ama bunu öğrenmiş olmak, bu fikre ve hisse sahip olmak beni daha "düz" yapıyor olmakla beraber, aklımı dinlendiriyor. Biliyorum çünkü eksikliğin nelerden kaynaklanmış olabileceğini, eksikliğin ne talep edildiğinde ortaya çıkacağını. Fazlasını beklememek lazım, verilenle mutlu olmak en büyük zaafım çünkü. Bunu atlatmış olmak, atlatmış olmaya en yakın olmak, güzel bi his.

---

Aidiyet sorununa da çare bulabiliyorum sanırım. Kimseye ait olmadığımı kabul etmem bunu atlatabilmem için çok iyi bi yoldu. Bu kadar net ve açık olan seçenekleri, artık hangi algıya dayanarak seçemiyordum bilmiyorum ama artık bunun tartışmasını yapmayacağım kendimle. Yok ise yok, var ise ne mutlu.

30 Temmuz 2016 Cumartesi

Ses.412

Hayata tutunmaya çalışmak, o kadar zor ki, o kadar uğraş gerektiriyor ki, yapılamıyor bazen. Kendi çaban yetmiyor bazen. Bazen ellerinden çıkanlar,  zaten sana ait olan değerler bile yetmezken çabalamak o kadar üzücü ki. Bunu görmek, buna şahit olmak ve bazen bunu yaşamak yıldırıyor beni. Genelde yaşamak daha az yoruyor bunu. Huzurlu seslerin arkasına saklanmış uyumsuz (aslında özüne bakıldığı zaman sadece ol'an ve yanına gelenin ona anlam katmadığı zamanlarda sorunsuz ol'an) uğultular gibi ürperti veriyor. Çünkü bunu yaşayan insana uzaktan bakmak, sadece görmek (sanki bana hiç etkisi yokmuş gibi) üzücü. Ha bunu neden hissediyorum onu da bilmiyorum. Nerede, kim varsa yaşamaya çalışan, başına gelen zorlukları aşmaya çalışan (bazen kendi aptallıkları sebep olsada) ellerini tutup daha yukarı kaldırmak istiyorum. Bazen yerlerde sürünmek isteseler dahi. Bu da benim derdim işte, beni de kaldırsalar hoş olur.

28 Temmuz 2016 Perşembe

Ses.411

Tanımadığım bir bilgisayarda, tanımadığım bir koltukta oturup, tanımadığım bir evde uyuyup uyanacağım. Tanımadığım bir yüz görüp, eskiden bildiklerimle devam edemeyecek olmanın verdiği suçlulukla geçireceğim günümü. Üzücü. Geçici belki ama üzücü. Keşke elimden bişeyler gelseydi.

8 Temmuz 2016 Cuma

Ses.410

Zamanda boşluk oluşunca hatırlamak da kabullenmek de anlamak da zor oluyor aramızda. Niyeti görmek bi yana, görmeden olumsuza yönelmek tam benlik hareketler zaten. Çelişkinin bu denlisi benim aklımın almayacağı bir şey çünkü. Hatta bu kadar çelişki, yaklaşım farkı beni tamamen çıkmaza sokuyor. Bilerek davranıyorsan bana böyle, çok ayıp. Ama doğal yollarla böyle oluyorsa, bilinçsizce böyleyse, bu daha da ayıp. Belki de değil bilmiyorum. Zaten bu yüzden bişey olmuyor. Bu yüzden asla aşamadığım bi duvar var aramızda, bizzat ellerimle koyduğum. Ama ilk fırsatta seni de hiç acımadan harcayacağım. Üzgünüm. Sanki hiç şefkat yokmuş gibi harcayacağım. Yine üzgünüm. Hatta hep üzgünüm ve böyle kalacağım.

21 Haziran 2016 Salı

Ses.409

Tesadüf ki, ta 1 ay evvel yazdığım Suspended in Whiteness'ın sözlerini gördüm, sayfayı açtığımda kulağımda çalarken şarkı :) Çok hoşuma gitti. Devamlılığımı yeniden fark ettim, eksik de olsa.
Ben yine dertliyim ha. En büyük sorunumla başbaşayım. Şefkat. Sanırım beni öldürecek bu hissin fazlası. Vücudum yanacak gibi oluyor çünkü artık. Görmek istemediğim insanı, gördüğüm andan sonra, gitmesin istiyorum yanımdan. Hiç bişey yapmasak da olur. Saatlerce, günlerce, yıllarca dursun yanımda. Kokusu değsin burnuma yeter. Çünkü uzun boşluk olunca hayatımızın en son kesişmesinden bu yana, o kısımlar beni korkutmaya başlıyor. Korkacak bişey olmasa bile. O boşluğa tanık olmamak, olamamak ile ilgili takıntım, yanımdan hiç ayrılmaman gerekirken yok olmandan ötürü oldu sanırım. Nedenini sormak artık saçma olur, çok uzun zamanlar çünkü. Hesabı tutulamayacak kadar hemde. Anlatıldığında da ileriye dönük bi etkisi olmayacaksa bir de, hiç bahsetmeye gerek yok. Ama çok üzülüyorum o anların olmamasına. O anların başkalarına ait olması, nefes almamı bile engelleyecek kadar yük oluyor boğazımda. Geçecek umarım. Vahşice de olsa geçecek. Ama biliyorum, şefkat, hem de en büyüğünü sana beslediğim, beni mahvedecek.

29 Mayıs 2016 Pazar

Suspended In Whiteness

Soon after the awakening
I flew up in the air
I was a snowflake floating
Through my heavenland
As light as a feather
An ash
Like a grain of sand
From the white desert
And the misplaced time
I really need to find

I was a drop of water
From the pool of life
Since my burden's gone
I am the calm inside
This heaven makes me light

The sudden flashback stirs in my head
I see the boat
I see the ferryman
Recall my choice
Recall the words he said
So where the heaven am I now?
Where the heaven am I?

I don't feel alive
I don't feel alive
I feel nothing

My lips are tightly sealed
My mind is blank
And every part of me is paralyzed
The scattered bits of my consciousness
Are suspended in the whiteness
Another stage of my path

I don't feel alive
I don't feel alive
I feel nothing

10 Mayıs 2016 Salı

Ses.408

Içimde büyüyen "yetememe" hissi, benliğim olmaya başlıyor. Kendime hakim olamıyorum. Titriyorum. En çok kendi sesimi duyuyorum, hiç durmadan ihtimaller yaratıp, her birini daha bir önceki fikrimi var etmeden öldürüyorum. Elime ne geçiyor?  Panik.
Kocaman, engel olamadığım, içinden çıkamadığım. Kendimi dışarıdan görebiliyorum ama sakinleşemiyorum. Değişik yöntemler deneyeceğim mecburen, her biri en fazla nefes almak kadar zararlı.

--

Bahsetmem gerekli ayrıca. Bütün bunlar yalnız benim eserim, maruz bırakılarak da olsa, benim yarattığım tepkim. Yalnız benim. Ama bana etki edenleri, ileride tek tek bulup çok canlarını yakacağım.
En yakınımdan en uzağıma.
Hepsini.

28 Nisan 2016 Perşembe

Ses.407

Bugün beklerken/otururken parkta (2 saat evveli falan) fark ettim ki, hiç gelmeyecek olanı, gelme ihtimali bile olmayanı, gelip gelmemek ile asla ilgilenmemiş olan ve ilgilenmeyecek olanı beklemek, ummak, hayal etmek benim 6 yılımı almış benden. Belki de 10. Her yürüdüğüm sokağa, her dinlediğim şarkıya, her baktığım banka, seni, sizi anlamlandırmışım.
Ne yazık, bana..
Şu an bile yazık, bunları hala düşünebiliyorum diye.
Ama bi farkı var sanırım. En azından fark ettiğim bir şey var 1 aydır falan. Artık dram istemiyorum. Artık bilinmezlik, artık gizem, artık giz, artık bunları istemiyorum. Bi 10 yıl daha veremem kimseye, zaten elimde çok fazla 10 yıl yok. Şarkılarım, sokaklarım, ışıklarım benim olacak yine. Olmalı.
Çok ayıp çünkü, sizden duyduğum en sabit cümle olan " Ben zaten devam ediyorum hayatıma" lafları. Neden ayıp? Biliyorsunuz ben, zaman zaman, hepinize aynı şeyleri vermeye çalıştım. Başta kendimden başka hiç bişey değilken, sizi yaşatmaya çalıştım içeride ve en derinde. Ama ne zaman yalnız bırakılsam, o yada bu sebeple, siz o kadar fazla oldunuz ki, kendimi arar oldum. Hep. 10 yıl böyle böyle geçti gitti. Sorsalar hiç mi iyi şeyler olmadı diye, cevap veremem. Keder beni hep içinde tuttu ve en mutlu anlarımda bile yaşattı kendini bana. Artık istemiyorum dostum. Sizin hatıralarınızı, sizin imgelerinizi, sizin sanrılarınızı istemiyorum. Zaten bir çoğunuza ait olanı yaşayarak atlattım ama artık en tazelerini bile istemiyorum. Yaşamak istiyorum, aynen, hepinizin, birbirinizi hiç tanımamış olmanıza rağmen en ortak cümlelerinizle bana söylediğiniz gibi, hayatı. Hiç birinizi birleştirmedim biliyor musunuz? Hiç birinize kötü davranmadım, sizin için kötü şeyler söylemedim, sizden bahsederken bile şefkat hep belirgindi. Ama artık yeter. Her şey eskisi kadar naif olabilir, şefkat dolu olabilir. Ama sizden bahsetmeyeceğim. Sizi hatırlamayacağım. Sizi anmayacağım. En azından hatıralarınızı içerir şekilde. Siz, olması gerektiğinden fazla olmayacak şekilde, birer eski insan olacaksınız. Yıllar önce tanısaydım bana bu fikri veren arkadaşlarımı, belki daha huzurlu yaşayacaktım. Yapacak bişey yok. Geçmişten öğrendiğimle kalacak buralar. Yeni hayatları daha mutlu ve huzurlu yaşayacağım. Yaşayamamak, bitirememek, başlayamamak yok artık.

---

Pek tabi doğam gereği içimden hiç çıkmayan "depresyon" halinin getirdiği küçük karamsarlıklardan beslenmeden bekleyemem. Buraya daha kararmsar, daha acı dolu şeyler yazmaktan alıkoyamam kendimi.

24 Nisan 2016 Pazar

Ses.406

Daha fazla plan, daha fazla hayal, daha fazla ihtimal. Tam olarak içinde olduğum günlerin başlığı bunlar olabilir. Güzel şeylere gebe planlar tabi bunlar, o yüzden rahat hissettiriyor.

---

Yazmış olmak için yazmak cidden zormuş. Ama yine de yazabileceğim bissürü şey yaşamış olmak beni iyi hissettiriyor. Neden yazmıyorum peki? Üşeniyorum, dönüp bakınca hatırlamak istemiyorum, hatırlayıp o anların dramasını tekrar yaşamak istemiyorum. O yüzden, daha fazla bişey değil yani.

2 Nisan 2016 Cumartesi

Please do not erase my name again, not again

Bazen, biliyorum oradasın.
Biliyorum nefes alıyorsun.
Anlıyorum, yaşıyorsun.
Henüz tanımasam da,
Biliyorum, oradasın.

Henüz tanımasam da seni,
Elimdeki bu anılar 
Nereden geldiler?

Henüz sesini duymasam da,
Aklımdaki bu yankı, 
Kimin sesi?

Bir an eğer mutlu olabiliyorsam,
Hemen seni düşünüyorum.
O an da sensiz kalmayayım diye.
Görmediğim ellerinin görmediğim saçlarını savuruşu.
Öpmediğim dudaklarının minik gamzeleri.
Hissetmediğim teninin kimsede olmayan kokusu.

Hep var olan hatıralarım ve hiç var olmayan sen,
Ne kadar güzelsiniz. 
Sanki her sabah gördüğüm yüz.
Sanki her sabah duyduğum ilk ses, nefes.
Uyumadan önceki o son üşüme. 

Gitmediğim sokaklara düşen ilk yağmur damlası.
Bilmediğim dilde söylenen ilk kelime.

Belki yıllar sonra tanışırsak eğer 
O kadar korkarım ki yanılmaktan.
Senin aslında o olmadığını anlamaktan.

Başka rüyalar için değil, 
Yine aramak için seni uyurum.
Uyanmak önemli mi?
Içinde sen olmadığında, zamanın?

Eğer olur da ilk sen görürsen beni.
Seslenme bana, gelme yanıma. 
Ben arayıp bulmalıyım seni. 

Tek bir kelime yok etmemeli seni.

Ama uzaktan izle beni. 
Çünkü yanılırsam bi yerde
Gitmezsem, gidemezsem biraz daha sana doğru,
Biterse anlamım, sen olsan da olmasan da,
Uyandır beni.
Uyandır beni hiç bakmadığım gözlerine, sanki içinde ben varmışım gibi.

26 Mart 2016 Cumartesi

Şiş Kafa ve Çizikler

Neden ölme diyorum biliyor musun?
Sen ölürsen, ben gerçekten yalnız kalırım.
Bunu istemiyorum. Her ne kadar içten içe yalnız olsam da, sen varsın. Bencilliğin dik alası belki ama seni kendim için istiyorum.
Belki de bencillik değildir bilemedim şimdi.
Daha önceden de demiştim ya, seni her halinle seviyorum ve öyle kabul ediyorum diye
O laflar o kadar derine inmiş ki artık, azaltması mümkün değil ve artık daha da kişisel.
O yüzden ölme.
Benim için.
Benim için yaşa demiyorum ha,
Benim için ölme.
Sana tutunabilirim çünkü yalnız.
Sen de bana tutunursan, ölmeyiz be Memik.
Ama öleceksek de, beraber
Canımsın.

25 Mart 2016 Cuma

Ses.405

Ne yazacağımı bilmeyerek geldim ilk defa buraya. Öncelerde de yazacak bişey hissedemediğim olmuştu ama hiç buraya gelmemiştim hal öyleyken. Ama şimdi eksik bişeylerin varlığını hissediyorum. Gün içinde yapacaklarımın sınırı beni istemsizce sessizleştiriyor ve biriktiriyor geceye. Hele ki 1 yılı aşkın süredir alkol almama durumuma son vermem, bazı geceleri arkadaşlar arasında gülerek, bazı geceleri de saatlerce boş boş duvarlara bakmamla ilişkilendi. Sorun değil. Bu hali de güzel. Alışmadığım sürece.

---

Yeni Lunatic Soul albümü keşfettim. Yine kahrediyor şarkılar. Nasıl beceriyor bilmiyorum ama beni 90'larda tutuyor melodiler, sesler ve şarkının her bir notası. (Sen bilmezsin tabi o dönemleri, henüz farkında değildin müziklerin aslında günlük olabileceğinin. Yaşın itibariyle.) Güzel bi kaçış oluyor benim için. Üstelik bu son albüm daha evvel hissetmediğim anılara yaklaştırıyor, kendisi başlı başına bir an oluyor. Kimseye de bu halinden bahsetmeyeceğim, senden başka. Paylaştığım andan itibaren sen oluyor benim için o şarkılar ve şarkıların tüm anlamı, ki bu durumdan artık memnun değilim. O yüzden bana aitleri, bana ait bırakmaktan çok mutluyum.

---

Biraz bekleyip yazacak bişey bulabilir miyim diye düşündüm ama olmadı. Sanırım bu kadar.

22 Mart 2016 Salı

K.B.Y.S. - 9

I can't move
Belts are too tight
Four bare white walls
Garish light
Awake!

Welcome to my travel berth
It's about time
To cleanse all those hurts
And return

I won't go
Cause I'm in the soul asylum
I can't go
Cause I'm in the soul asylum
I can't move on
Cause I'm stuck in the soul asylum

Please don't erase my name again

Something appears next to me
I follow it
I am led to the edge of bright

I watch as this place starts to change
It takes on all kinds of different shapes
Twisted screaming faces lash out from the walls
Fear permeates through my soul
I hear the moaning
Voices from my past
I'm sinking in the sea of returning cries
For good

I won't go
Cause I'm in the soul asylum
I can't go
Cause I'm in the soul asylum
I can't move on
Cause I'm stuck in the soul asylum

Please don't erase my name again
Not again

---

Bak bu şarkı beni önce öldürmeye çalıştı, sonra başardı, sonra tekrar buraya getirdi. Çok büyük anlamı var.

14 Mart 2016 Pazartesi

Ses.404

10,002 den bildiriyorum. 10,000 de güzel bi şişe şarap içtim. Çok güzel 7 kişi ile oturup muhabbet ettik, müzik dinledim, oyun oynadık. Az sessiz ama eğlendiğim bi 10,000 yaşadım. Daha yada hiç söz konusu olmadan, iyiydi. İyiydim.

---

Bunca yıldan sonra ayrıca şunu da anladım;

Benim derdim kendimle.

11 Mart 2016 Cuma

Ses.403

Bu sıralar daha evvel yapamadığım değişiklikleri yapmakla geçiriyorum günlerimi. Hala değişmeyen şeyler var pek tabi. Tembellik, suskunluk, dağınıklık gibi. Ama değişen hisler çok daha büyük gelişmelere gebe. Daraltıyorum hayatımı. Daha az insan seviyorum. Eskiden vazgeçemediklerimi tek tek ayıklıyorum. Aklımın içini daha az kurcalamak için üstelik bu. Kimse özünde daha az değerli yada iğrenç kişiler değil. Sadece benimle eşleşince bana iyi gelmiyorsa, artık gözlerinin içine bakmam için bi sebep aramıyorum hepsi bu. Bazıları tabi etimden bir parça gibi ayrılıyor, bazıları ise ayrıldığının farkında bile değil. Olsun. İlk defa bu kadar "ben" odaklı bi girişimdeyken, başkalarını düşünemiyorum artık.

---

Uzun zamandır değişik müzisyenler, yeni gruplar bulup aydınlanıyorum tabi fakat ilk defa bu denli derinlerde kalan duygulara ulaşan birini buldum. 2010-2012 yılları arasında bulsaydım bu adamı, tam zamanıydı diye düşünürdüm sanırım. Ama şu an o yılları hatırlıyor olmak iyi hissettiriyor. Zararsız bi zaman yolculuğu. Ernesto Schnack.

---

Ve esas olay ise bu Cumartesi hayatımın 10,000. gününü yaşayacağım. 2 yıl evvel Tool dinlemeye ciddi anlamda başladığımda 10,000 Days albümü ve şarkısı beni o kadar bok etmişti ki, üzerine fazla düşünmek ve albümü araştırmak zorunda kalmıştım, istekle. Sonucunda ise "Eğer 10,000. güne gelirsem hayatımda, o günü bu albümü anarak geçirmeliyim." diye düşünmüştüm. Ve ölmeden gelebildim sanırım. Cumartesi günü özel bi gün olacak kesinlikle.

10,000 days in the fire is long enough.
You're going home...

29 Şubat 2016 Pazartesi

Ses.402

Pek tabi hiç bir şey istediğim gibi gitmedi. Hiç bir şey hayallerimdeki gibi olmadı. Bazıları daha fazla oldu, bazıları hiç oldu. Ama iyiyim. Keyfim yerinde. Çok fazla yazasım gelmiyor bu sıralar. Üşeniyorum hatta. Ama bahsetmem gereken bir şey var; kitap yazmaya karar verdim. Ne ile alakalı olduğunu henüz yüksek sesle söylemesi zor benim için o yüzden yazmayacağım. Başladığımda buradan çok fazla yardım da alacağım. O yüzden şimdilik, iyi geceler. Ve geçmiş olsun, tekrar.

1 Şubat 2016 Pazartesi

Ses.401

İlk defa bir başkasına senden bahsettim, yıllardır kendime bile fısıldamadığım adın ile beraber. Çözüm yolu aradık, ihtimallerin arasında en beni mutlu edebilecek bir tek olan. Üstünkörü, sanki acelesi yokmuş gibi davranmış olsam da, hiç bu kadar ihtiyacım olmamıştı sana. Yanımda olmanın zorunluluğu değil, gerekliliği olmasa bu kadar açık olamazdım kendime. Ama hala düşünüyorum, hala arıyorum, hala sakin kalmaya çalışıyorum. Nasıl? Nasıl olacak da görmezden geldiğim yıllarda kaybettiğim zamanı geri alabileceğim? Nasıl olacak da yıllarca hiç eksilmeyen tek şeyi, artık hayatıma sokacağım? Bilmiyorum. Bilemiyorum. Seninle aramak istiyorum ama beceremiyorum. Tek başıma halletmem lazım. Ama olmuyor. Her şey koskocaman bir yankı gibi. Başlangıcını hatırlamıyorum fakat etkisi hala kulaklarımda. Azalmıyor, artmıyor, dinmiyor, çoğalmıyor. Sonsuz boşlukta, simsiyah karanlıkta sadece duyabildiğim, dokunamadığım, göremediğim ama hissedebildiğim şeysin. Işıkları yakar mısın?

29 Ocak 2016 Cuma

Lunatic Soul

Riverside dinlemezdim yakın zamana kadar. Onun pişmanlığı zaten hala omuzlarımdayken, Lunatic Soul için de benzer şeyler oturdu kalbime. Ah Mariusz Duda, kahrolmayasın.

17 Ocak 2016 Pazar

Öz

Bir yudum nefes ve unutulmuş gelecek
Bozmayarak istifini gelecek
Zaman yudum yudum, damla damla
Dudaklarından süzülecek

İhtimal yokken hatıran olan
Teker teker anlamın olan
Düşünmezken bile asla artık hayatın olan şeyler
Yansıyacak gözlerine, kör edercesine

Bitecek 2 yıl, 7 ay içinde
Sinecek şefkat bir anda
Sakındığın sıradan
Hayallerin hatıra
ve unutulmuş bir gelecek
Hayatından sürülecek


---

Bir iki cümle değiştirince daha iyi olacağını düşündüm.

02:32
12.03.2016

4 Ocak 2016 Pazartesi

Ses.400

Geçmişimi bugün anlamlandırıyor olmama ne demeli?
Bembeyaz her yer sanki. Temiz değil, çözümlenmiş yada sona ermiş değil. Sadece beyaz.
Yeni bir başlangıç değil, aynı zamanın aynı hayatın, başka bir noktası. Her seferinde olduğu gibi, kendi içinde yeni bir yuva. 
Geçmişimin en güzel yankısı, bir dinsen bir var olsan da, iyi ki varsın, iyi ki vardın.
Farkında olmadan geçirdiğim zamanlara asla bir isim vermeyeceğim. Asla.
Farkında olduğum zamanların da bir isme ihtiyacının olmamsının verdiği huzur ile.
Tek bir isim var onu anlatan, herkes biliyor ama kimse anlamını bilmiyor. Huzur böyle bişey.

---

400 olabilmek için yeterince büyük bir ansın sen. 

1 Ocak 2016 Cuma

2016

Düşüncelerim çekiliyor zihnimden hayallerime doğru. Birbiri ile çatışarak anılar yaratıp, beni uyuyana kadar uyanık tutacaklar. Bir yankı gibi gözlerimin önünde hiç yaşamadığım anılar beliriyor ve bunları unutamıyorum. Her çabamda unutmaya doğru, biraz daha kazınıyor gözlerimin hemen ardına. Bitiremiyorum, başlatamıyorum. Keşke bu kadar çaresiz olmasaydım. Keşke bu kadar çaresiz bırakmasaydım kendimi. Keşke, keşke.

---

Yeni yıla girmiş bulunmaktayız 6 saat 9 dakikadır. Eğlenceliydi bitişi eskinin, başlangıcına layık ilerlemen umuduyla.