MÜHİM MESELE

Nefes al, nefes ver. Nefes al, nefes ver… Nefes al… ve biraz tut şimdi.

Okudukça ben olacağın bir yer burası. Okudukça beni anlayacağın yer, burası. Belki nefret edeceksin benden beni tanıdığına pişman olarak, belki de beni özleyeceksin yine pişmanlıkla.Ne okuman için bir sebep var, ne de okudukça varacağın bir sonuç.

Sadece ben. Eğer istersen.

Şimdi bırakabilirsin.

29 Kasım 2011 Salı

Ses.210

Neredeyse 2 yıldır blog kullanıcısıyım, öğlen saatinde yazı yazdıracak hiç bi sebep olamaz diye düşünürdüm hep.
Ama oldu.
Kadınların kaybettiklerinin ardından üzülmeyip de, pişman oluşları beni benden alıyor sevgilim.
Çok sıkıyor bide. Bide hiç bişey yokmuş gibi davranıyorlar ya, beni tanımıyorlarmış gibi, her sorunu çözmeden yeniden Merhaba demeyeceğimi bilmiyorlarmış gibi. Ha bak eğer bilmiyorsan, öğren o zaman.

---

Ha bi de hastaneye gittim bugün, sonrada geldim.
Bi bok olmadı.

27 Kasım 2011 Pazar

Sembolik Şizofreni

Serbest Vezin - 12 Mayıs 2009 / BefRock
Serbest Vezin zamanı  geliyor sanırım yine. Kim kim olacağız hiç belli değil ama birleşeceğiz sanırım yine. Çok özlemişim çünkü elimizden gelenle kendimizi anlatmaya çalıştığımız zamanları.

22 Kasım 2011 Salı

Tek Renk Kelebek

Kasıklarımdaki ağrıya bi anlam veremiyorum asla. 
Dün ki o kadın mı ? 
Yoksa ondan evvel ki? 
Yoksa dün düştüğümde çarptığım taş mı?


Tam ortamdaki sızıya anlam veremiyorum.
Hatırladığım o günler mi?
Yoksa hiç yaşamadığım şeyler mi?
Yoksa soğuk havanın bi etkisi mi?


Çiçekler kokuyor etrafım,
Senin için ektiğim, asla bilmediğin.
Kelebekler konuyor canlarıma,
Yarın öleceklerini bildiğim.
Canlarım, renklerim, sevdiklerim.
Benim biriciklerim, kelebeklerim.


Şarkılarımda ki anlamların, neden sen olduğunu bi türlü anlamıyorum.
Çalamadığım şeyler yüzünden mi?
Yoksa çaldığım şeylerden mi?
Yoksa gözümü kapatınca gördüğüm o sanrılar mı?


Soluk renklere boyanmış duvarlarım,
Üşümeyeyim diye etrafıma yaptığım.
Mavilerin içinde ben hep yalnız,
Yalnızlığın içinde ben hep yanlış.
Anlamını bilmediğim ama varlığını bildiğim her yerde,
Vardım, varım, var olacağım.


Karlar düşüyor avuçlarıma,
Varlığını hiç hissetmediğim.
Vicdanım, üzüntüm, kaybettiklerim.
Benim biricik, tanecik, küçücük kelebeklerim.

19 Kasım 2011 Cumartesi

Seize the Day

I went to the woods to live deliberately, 
To front the facts of life, 
To see if i could not learn 
What it had to teach, 
That i should not die 
And learn that i had not lived. 

---

He's my only one
Now that my time has come
Now that my life is done
We look into the sun
Seize the day
And don't you cry
Now it's time
To say good-bye
Even though
I'll be gone
I will live on
Live on

---

Happiness is like a butterfly;
The more you chase it, 
The more it will elude you.
But if you turn your attention to other things, 
It will come and sit softly on your shoulder


* Thoreau

---

  Gather ye rosebuds while ye may,
          Old time is still a-flying;
And the same flower that smiles today
          Tomorrow will be dying.
The glorious lamp of heaven the sun,
          The higher he's a-getting,
The sooner will his race be run,
          And nearer he's to setting.
That age is best which is the first,
          When youth and blood are warmer;
But being spent, the worse, and worst
          Times still succeed the former.
Then be not coy, but use your time,
          And, while ye may, go marry;
For, having lost but once your prime,
          You may forever tarry.


18 Kasım 2011 Cuma

Ses.209

İçten bi kahkaha daha geliyor. Bi tane daha :) Sanırım başkalarının derdinden uzaktayım :) Çok garip. Keşke şu anda konuşabileceğim birisi olsaydı yanımda ve aklımdakileri anlatıp, onunla beraber gülseydik. Çok eğlenirdik :) Çok gülüyorum :) Bazen bazı şeyleri çok kişiselleştiriyorum o kesin. Sorunları da mutlulukları da. Ağlıyorsan da kendine, gülüyorsan da. Bana bulaşmayın yeter :) Çok güldüm la gece gece.

15 Kasım 2011 Salı

Ses.208

Sıcacık bi odada. 
Sarı ışıkların altında. 
Önceden üşürdüm, aklımda sen olduğunda.
Gerçek değilmiş sanki hayat.
Yokluğun, dünyamın soğukluğu.
En özümde, titriyordum.
Ama şimdi bakıyorum da,
Yok oluşuna verdiğim bi tepki yok.
Çok vahim, çok boş.
Sen yada bi başkası.
Bi önemi yok ki.
Esas nokta, bi varsın bi yoksun.
Alışmam mı lazım bu gel gitlere?
Sen mi hala aynısın, yoksa ben mi çok farklıyım?
İstemiyorum düşünmek.
Gerçekten anlamlaştırmak istemiyorum seni.
Sen bi varlığın değil, yokluğun anlamı olmalısın.
Bulutlu havaların, kendini göstermeyen güneşi.
Güneşli havaların, kendini göstermeyen yağmuru.

14 Kasım 2011 Pazartesi

Ses.207

Çok basit şeylerden hoşlanmadığımı artık biliyorum. Hemen, hızlı, çabuk olan şeylerin sağlamlığına yada doğruluğuna veya gerçekliğine inanmıyorum. Sen ve senin gibiler ise, bi anda olan şeylere aşıksınız. Büyüleyici öyle değil mi? Baş döndürücü? Peki ya sonra? Nasıl oluyor da pişmanlıkla geçirebiliyorsunuz hayatı? Nasıl unutabiliyorsunuz? Nasıl yokmuş gibi davranıyorsunuz? Çok merak ediyorum. Gerçekten çok. Onurunuza, gururunuza, kişiliğinize sizden daha çok saygı duymamalıyım. Çünkü siz, sizsiniz. olabildiğiniz kadarısınız. Benim size katacak hiç bişeyim kalmadı. Ki hiç bişey katamadığımıda düşünürsek, boş bi kazanın gürültüsüyüm ben sadece.
Sevdiğim bi şarkı var bu hislere cevaben yazıldığını düşündüğüm. Ama ne olduğunu yazmayacağım. Çünkü siz, benim olan şarkılardan daha önemli değilsiniz. Aslına bakarsanız, hiç önemli değilsiniz.

13 Kasım 2011 Pazar

Ses.206

Uzun zamandır bitiremediğim ama çok önce başladığım bi iki yazım var. Bitireyim onları artık. Zamancı'nın ne olacağına dair hiç bi fikrim yok ama bitsin artık. Kurtulmalıyım bu yükten. Borçlu gibi hissediyorum kendimi zamana karşı.

12 Kasım 2011 Cumartesi

Ses.205 - Öncesi

Bi de;

Öldürsene beni?
Korkmasana?
Yapamayacaksan gözüme bile görünme.
Tiksiniyorum senden çünkü.
Hemde hiç kimseden tiksinmediğim kadar.
Söylemek istediğim çok şey var ama hiç birisini duysan da anlamayacak kadar düşüncesiz olduğundan, bunları düşünüp seni özel veya farklı yapmak istemiyorum. Sıradan bi insandan daha çok bi anlamın yok benim için.
Korkma ve beni öldür.
Çünkü ben seni öldürmeye bile teşebbüs etmeyeceğim.
Her hangi bişeyden farkın yok artık.
Varsın yada yoksun.
Tamamen kendinlesin.

Ses.205

Bornova'dan Karşıyaka'ya doğru giderken karşıma çıkan o üst geçit, benim günümü kurtarıyorsun. Yavaş yavaş çıkarken araba ile o yolu, önce bulutları gözüküyor gökyüzünün. Daha sonra sağımda beliriveriyor sanki rastgele bi şekilde dizilmiş gibi Bayraklı'nın dağında ki evler. Tam ortasına geldiğimde o yolun pis kokulu, güzel manzaralı denizi çıkıyor karşıma. O üstünde uçan kuşların sesleri, kıyıya vuran dalgaların hışırtısı, yarattığı o güzel manzara... Hepsi kafamın içinde, duyuyorum, hissediyorum. Çok mu eşsiz ki? Çok mu farklı? Değil, hatta normal bi denizden daha sıradan. Ama burası benim. Bana ait. Sabah 7'de, akşam 1'de. Hep güzel, hep farklı, hep benim. Seviyorum içindeki pislikle ve zorlukla ve kendimle yaşamayı İzmir. Sabah ayazında beni tir tir titretsen de, gün ortasında ter içinde bıraksan da.

10 Kasım 2011 Perşembe

Ses.204

Sadece burada sırtımı duvara yaslayıp, yüzümü ellerimle kapatıp ömrümü geçirmek istiyorum. İhtiyaç duymadan her hangi bişeye. Susamadan, acıkmadan, nefes almadan, özlemeden, sevmeden, yürümeden her şeyden yoksun halde sadece yaşayıp gitmek. Hissedilebilecek her şeyi bi kenara bırakıp, zamanı izlemek ve zamanla beraber ölmeyi istiyorum.
Bu kadar korkak mı oldum ben?
Bu kadar çaresiz miyim?
Bu kadar kimsesiz miyim?
Bi düşünmeliyim.

8 Kasım 2011 Salı

Ses.203

Bi aralar hiç yaşamadığım şeyleri özlediğimden bahsederdim. Sanırım yine oluyor bana. Gözlerim ıslanıyor hiç olmamış, olmayacak, olmasını da istemeyeceğim şeyler aklıma geldikçe. ''Son'' bana gerçekten çok ağır sorunlar yaratıyor. Sonu olmasın benim olanların. Sonu gelmesin mümkünse tüm yaşayanların. Sona varmaktan korkmak değil bu, sonra nasıl varacağımı bilmemek bende ki. Çok daha korkunç. Çok daha kayıp...
Yoksa ne var ölmekte?

Yol

Saatler, biri on yedi geçe durdu.
Önce parlak bir ışık göründü…
Arkasından da bir sürü hafif sallantı.
Sanırım Ekim ayındayız.
Ama emin olamıyorum.
Yıllardır takvim tutmuyorum.
Her geçen gün bir öncekinden daha da solgun.
Hava soğuk.
Dünya yavaş yavaş ölürken ben daha da çok üşüyorum.
Hayatta kalan hayvan yok.
Bitkiler ise çoktan tükendiler.
Yakında, dünyadaki tüm ağaçlar yere serilecek.
Yollar, alışveriş arabası sürükleyen mülteciler, silah taşıyan eşkıyalar yakıt ve yiyecek arayan insanlarla dolu.
Bir yıl içinde tepelerden alevler ve karmaşık şarkılar yükseldi.
Yamyamlık baş gösterdi. Yamyamlık büyük korku salar.
Genelde sıkıntım yiyecek bulmak. Daima yiyecek bulmak.
Yiyecek ve soğuk. Bir de ayaklarımız.
Bazen oğluma cesaret ve adalet hikâyeleri anlatıyorum.
Gerçi, hatırlaması oldukça güç.
Tüm bildiğim, oğlumun hayata tutunma nedenim olduğu.
Şayet o, Tanrı'nın kelâmı değilse, Tanrı hiç konuşmuyor demektir.

6 Kasım 2011 Pazar

Ses.202

Yanlıştan geçip doğruya gelen insan, 
Daha değerlisin benim için her zaman.
Dürüstsün bana göre biraz daha. 

Vicdanın rahat değildir çünkü, hep hatırlarsın.
Hep yaşar üzüntün en derinde.
Kimse bilmese de gerçekten ne yatıyor içinde,
Sen kaldığında tek başına, 
Bağırırsın hiç kimseler duymasın diye karanlığa;
'' Ben aslında çok özledim ... '' 

1 Kasım 2011 Salı

Ses.201

İçimden geçenleri, iyi yada kötü, anlayabilirsin diye bazen korkuyorum.
Korkuyorum sana bakarken.
Yani bakma ihtimalimin olduğu her andan bahsediyorum.
Eğer ki beni yine anlarsan iyi mi kötü mü olur bilmiyorum bile, ama çok üşüyorum aklıma sen geldiğinde. Yada seni yanlışlıkla gördüğümde. Sanki ellerime soğuk kanlar doluşuyor, hareket ettiremiyorum. Titreme geliyor, sakin olamıyorum.
Ama biliyorum ki, sen bunların hiç birisini bilmiyorsun. Sadece ben, belki sen bilebilirsin diye korkmaktan bunları hissetmemeye çalışıyorum. Çünkü üşümek istemiyorum.