MÜHİM MESELE

Nefes al, nefes ver. Nefes al, nefes ver… Nefes al… ve biraz tut şimdi.

Okudukça ben olacağın bir yer burası. Okudukça beni anlayacağın yer, burası. Belki nefret edeceksin benden beni tanıdığına pişman olarak, belki de beni özleyeceksin yine pişmanlıkla.Ne okuman için bir sebep var, ne de okudukça varacağın bir sonuç.

Sadece ben. Eğer istersen.

Şimdi bırakabilirsin.

26 Ocak 2015 Pazartesi

Ses.383

Uzunca bir aradan sonra tekrar gelelim kafamızın karışıklığına ve dağınıklığına. Evet dostum, artık tahammül sınırım yok sayılır. Evvelden var olan ve nadir kullandığım kısmını da bitirmişim. Acil durumlar için zerre birikimim kalmadı. Düşünemeden enine boyuna, hemen tepki ve yargı beliriyor zihnimde. Üstelik bunu "mantık" adı altında yapıyorum sanırım. Çok objektif bakıp duygusal olarak yaklaşmadığımı düşünüyorum, ki olayın özü tamamen duyusallık üzerine kurulu.
Yanımda bulunan insanlara üzülüyorum, benimle birlikteler diye. Uzaktan her şeyi iyi götürüyorum. Hatta uzaktakilere karşı sabır üretebiliyorum. Ama karşımdakinin gözlerine bakarak yaşıyorsam o anları, o zaman kendi üzerimdeki etkim yok oluyor.

---

Bunların yanında, romantizm adı altında yaşadığım duygusallığın ise haddi hesabı yok. Yolda yürürken, dolmuş camından dışarı bakarken, arkadaşımın yanında kahkahalar atarken bile, bilinçsizce gözlerim dolabiliyor. Ve hissetmenin dışında, duygu kendiliğinden ortaya çıkıyor ve ona adapte oluyorum. O an, sanki dünyanın sonu gelmiş ve yalnız kalmışım. Keder, sessizlik, yoksunluk... Daha neler! Saçmalığın bayrak tutanı.

---

Yukarıda saydığım sebeplerden ötürü de, olup olmadın insanlara, dramatize ediyorum her şeyi. Barda otururken tanıştığım adama bile anlatacak seviyedeyim her şeyi. Ki her şey dediğim ise, hiç bir şey aslında. Yokuşun başından bi şarkı yuvarla aşağı, varınca en sonra, dağlar kadar acı oluyor. Etraftan topluyor, bazen başkalarının acıları ve anılarından, birikiyor ve bir bakmışım, ben yaşıyorum onları.

---

Konserden sonra oluşan ve bi süre daha devam edecek boşluk, beni de bi işe yaramaz sersem gibi hissettiriyor. Ha bir de para kazanamıyorum bu sırada, o canımı çok sıkıyor. Ve para kazanamadığım için de minik planlarımı bile gerçekleştirmek için bana para veren insanlara açıklama yapmak zorunda kalıyorum. Sorun, açıklama yapmak değil, buna zorunlu olmak. Aslında hayatımda olan en büyük sorun, bişeyi yapmaya zorunlu olmak. Belki ben ömrümün sonuna kadar kendi isteğim ve hevesim ile yapsam sıkıntı olmayacak. Ama zorunluluk, beni öldürüyor. Nefesim kesiliyor. Ellerim titriyor. Gözlerim kararıyor. Sağır ediyor. Etkisiz hale getiriyor anlayacağın.

21 Ocak 2015 Çarşamba

Ivory 2015















Bir Ivory turunu daha bitirmiş bulunmaktayız. Teknik olarak ebemizin kulakları çok çınladı ama keyif almasını bildik bu durumdan. İzmir - Hayal Kahvesi, İstanbul Bronx Pi ve Ankara Passage'da çaldık döndük. Stres ve gerginlik pek eksik olmadı yanımdan ama yine de eğlenmesini öğrendik. Kısa vadeli tartışmalarla yara bırakmadan uğraştık durduk birbirimizle.
Fotoğraf da ise İzmir konserinde bulunan ekibimiz bulunuyor. Özverinin can bulmuş hali yukarıdaki insanlarla betimlenmiştir.

10 Ocak 2015 Cumartesi

Ses.382

Son zamanlarda yazamıyorum, ara ara olduğu gibi, çünkü bu bi iki aydır kafamı toparlayamamaktan şikayetçiyim artık. Yaptığım yada yaşadığım hayatın karmaşasından değil, yapmaya çalıştığım şeye vermek istediğim şeyleri düşünüyorum, bir de verdiğim şeylere bakıyorum. Bi arpa boyu yol gidememişim gibi. İşte bu durum beni deli ediyor. Tahammül edemez hale getiriyor. Geçmişte hiç sorun etmeyeceğim şeyleri, dünyanın sonuymuş gibi görmeye başlıyorum. Şu anda örnek verecek kadar da bi hissi yok üzerimde. Ama her şeye karşı sabırsız ve tahammülsüzüm. Ve bu bana ilk defa oluyor. Yapmak istediğim şeylerin karşısına çıkan sorunlara bakıyorum da, resmen denizleri geçip bi avuç su da boğuluyorum. Belki de birazcık dışarıdan bakarsam, boğulmuyorumdur da. Ama hissettiğim şey, azımsanamayacak bi öfke ve kin. Ve akabinde de vicdani ağrılar. Doğası gereği çok güçlü olan istekler, hayaller, hedeflerler sanki pamuk ipliğinde gibi. Çevremdekiler ortaya çıkacak şeyin farkındalar belki, ama anlamadığım bi umursamazlık var. Zorba baba, çocuğunu döverken anne bi köşeye saklanır da görmezden gelir ya, aynen o hissi yaşıyorum. Dayak yerken ben, etrafımdakiler, la bi dur ne oluyor orada demiyorlar. Ve bu beni deli ediyor. Hani şu da var, halden anlamayan bi adam da değilim. Vardan ve yoktan anlarım. Bunu zorlamıyorum da zaten. Ama varken yok denmesi, içimi öyle bi yakıyor ki, dayak yerken ben, hiç bakmayan anne gibi geliyor kaşımdaki. Daha sonra da ben bu hissi hissetmemiş gibi yapamıyorum. Ki yapabilirim, ama yapmıyorum.

---

Bunun dışında, bu sanrı gibi hayallerin içinde, var ettiğimiz değerler mevcut.





















Yine çalacağız yakın vakitte (aslında çok yakın vakitte ve hala şarkılara çalışıyorum ben). Güzel şarkılar olacak yine. İşleri biraz daha büyüttük bu sefer. Hem şarkılar, hem mevzuya yaklaşım olarak. Değişik olacak en azından.

Bunlar da şarkılar;

Set I – POS / PT / Opeth

Diffidentia (Breaching the Core)
Windowpane
Arriving Somewhere But Not Here
Anesthetize
Burden
Iter Impius

---

Set II – Dream Theater

The Mirror
Lie
Scarred
SpaceDye-Vest
The Dance of Eternity
Octavarium

---

Evet ben de farkındayım (hatta hissediyorum) şarkılar birazcık vicdansızca seçilmiş durumda. Göğsünün orta yerine yumruk yemişsin hissini yaşıyorsun hepsini ardı ardına dinleyince. Bilirim o hissi :)

5 Ocak 2015 Pazartesi

Ses.381

Az evvel bi arkadaşımın bloğuna bakarken (daha doğrusu yeni açtığı bloğu ile ilgili fikir alışverişi yaparken) kendi bloğumun 5 yıldır var olduğunu fark ettim. Yazarken hiç fark etmemişim ama 5 yıldır bitmeyen hevesle yazmışım buraya. Çok garip bi his, geçmiş 5 yılın hala burada duruyor oluşu. İstediğim zaman her şeyi hatırlayabilecek olmak daha bi garip bi his. Keşke varlık olsaydın da yanımda taşıyabilseydim diye düşünüyorum arada seni. Elektriğe muhtaç kalmazdım böylece.