MÜHİM MESELE

Nefes al, nefes ver. Nefes al, nefes ver… Nefes al… ve biraz tut şimdi.

Okudukça ben olacağın bir yer burası. Okudukça beni anlayacağın yer, burası. Belki nefret edeceksin benden beni tanıdığına pişman olarak, belki de beni özleyeceksin yine pişmanlıkla.Ne okuman için bir sebep var, ne de okudukça varacağın bir sonuç.

Sadece ben. Eğer istersen.

Şimdi bırakabilirsin.

27 Şubat 2015 Cuma

Ses.387

Tükenmek.
Bu sıralar en çok istediğim şey. Her anı tüketip yok olmak istiyorum. Hissettiğim her şeyi, yaşadığım her anı, gördüğüm herkesi tek tek tüketip yok olmak.
İntihar fikri hiç bir zaman bu denli mantıklı gelmemişti bana. Huzurlu bi son değil de acıklı, bitmiş, tükenmiş, ağladıkça değişmeyecek, üzüldükçe dinmeyecek acılara alışmışım ben. Yaşadığım için değil. Zihnimde belirdiği için. Belki tecrübe ettim, belki de edeceğim. Ama nefesim tükenene kadar ağlamak istiyor olmam, hissedeceğim ile mi alakalı, yoksa sadece kuruntu mu yapıyorum bilmiyorum ( Guthrie Govan, atma böyle solo lütfen..) İçerimde bi yerde o kadar çok fazla şey var ki, aralarından birisini seçip odaklanamıyorum ona. Sadece varlığını boğazımdaki yumrudan dolayı hissettiğim şeyler.
Bitmeyecek bu hislerin oluşturduğu fikir. Her gün daha da yenilenecek, farklı suretlerde, aynı isimle. Tükenmeyecek, dinmeyecek, azalmayacak. Acı dediğin bi süre sonra geçer. Bu belli ki acı değil. Bi yöneliş. Bi algı. Kaybetmekten korkmak, en büyük korkum olmuş. Bitsin istiyorum. Ya gerçekten kaybedeyim, her ne ise karşımda olan şey. Yada ben tükeneyim biteyim, nefesim kesilsin, beynim çalışmasın, kan akmasın damarlarımdan. Git gide ağırlaşıyor. Sesler duyuyorum çünkü artık, kimsenin konuşmadığı. Yankılanıyor, beynimin duvarından diğerine sekiyor. Nereden geldiğini anlamadan, maruz kalıyorum. İstemiyorum. Başım ağrıyor mütemadiyen. Eklemlerimi saymıyorum bile.
Çok geliyor her şey, nolur bi sonu olsun. Kendim yapmak zorunda bile olsam bi sonu olsun ve bitsin.
Hep manzarasını izlediğim balkon son olsun benim için.
Ve sonra mı?
Sessizlik, hissizlik, yıldızlar, tozlar ve hiç.

16 Şubat 2015 Pazartesi

Ses.386

Baya baya unuttum yazmayı ben. Gerçi meşguldüm biraz ama yine de baya unuttum. Özür dilerim. 

Yazacak pek bişey olmadı bi de, belki o yüzden yazma ihtiyacı belirmeyince, yazmayı da ihmal ettim. Ama yine de şunlar aklımda kaldı son 3 haftadan;
İşe girdim. 1 ay kadar çalışıp kendime doğru düzgün bi bilgisayar alıcam. 
Yine gitmek ile alakalı planlar yaptım tabi ki ama giderek zorlaşıyor sanki oralara gitmek, yeniden görmek. Ama başarıcam.

Şimdilik bu kadar aklıma geliyor. Daha normalleşince, burayı güncelleyeğim. 

3 Şubat 2015 Salı

Ses.385

Bi fark ettim ki, ağırlık var üzerimde. Gözlerimi açasım gelmiyor, burnum sızlıyor, kanlanmış gözlerim, hissediyorum. Yutkunurken bile acı çekiyorum. Ağzım kurumuş sızıdan. Omurgam sızlıyor yere uzanmaktan. Gözlerimi açtım, sen ölmüşsün. Ama neden, ne zaman bilmiyorum. Sadece o anın içine düşmüşüm. Ulaşamıyorum kimseye ki anlatayım, sorayım doğru mu diye. Öyle sadece hissediyorum, konuşamıyorum. Evde sağa sola yürüyorum birisi biyerden çıkar da ölmedi der diye. Ama hiç kimse yok evde. Yere çöküyorum. Bekledim öylece, aklımda olmayışının verdiği boşluk, varlık, hiçlik, heplik, benlik, anılar, hayaller, geçmiş, gelecek, yüzün, ellerin, yanağın, saçların, omuzun ve hayatımla ilgili olan her şey ile.
Bi an ellerimi yüzüme kapadım, derin bi nefes alıp ellerimi çekince yüzümden fark ettim ki senin mezarının başına gelmişim. Ağzımda acı bi tat var, yanağımı ısırıyorum acısın da aklım başka yere gitsin diye. Ama hissedemiyorum. Sadece hıçkırıyorum devamlı ama ağlayamıyorum. Kocaman bi taş yutmuşum gibi. Kemiklerimin arası sızlıyor. Öylece bekliyorum etrafta olan insanlar gitsin diye ama uzun sürüyor. Başım ellerimin arasında öylece bekliyorum, daha da bekliyorum. Biraz daha bekliyorum. Nefesimi tutuyorum, belki ölürüm diye. Ama tanıdığım insanlar gelip bana bişeyler söylüyor. Üzülme diyorlar. Duyamıyorum hiç birisini. Sadece ağızları hareket ediyor. Gözlerine bakamıyorum kimsenin, göz ucuyla suretleri beliriyor sadece zihnimde.
Nihayet herkes gidince, sessizlik artık rüzgar sesine dönüşünce, üzerinden bi avuç toprak alıyorum elime, bakıyorum ona. Saatlerce bakıyorum. Günlerce bakıyorum. Acısı geçmiyor hiç. Gözlerim hep doluyor ama ağlayamıyorum. Dişlerim damaklarıma batmaya başlıyor. Ayağa kalkıyorum gözlerimi kapatıp aklıma yüzün gelsin diye bekliyorum.
Bi açıyorum gözlerimi.
Hala her yer karanlık.
Bir daha kapıyorum, açıyorum.
Hala karanlık.

Sonra bi uyanıyorum, sağ kulağım acıyor. Üzerine yatmışım kolumun falan. Sinir oluyorum yorgana yatağa yastığa hepsine. Tableti elime alıyorum bi bakıyorum, sen hala yazmamışsın. Kızıyorum önce bi ama sonra geçiyor. Toprağın geliyor aklıma, gülüyorum. Kalkıp soğuk bi su içmenin zamanı gelmiş galiba.

1 Şubat 2015 Pazar

Ses.384

Neden hayatımdaki tüm insanlar, beklentilerini hayallerinin ötesinde tutuyorlar ki benimle ilgili? Rahat rahat bi gece geçiremeyecek miyim ben? Neden sadece iyi geceler dileyip, sakin bi gece geçiremiyorum? Neden suratlarda sanki yapmam gereken bişeyi yapmamışım gibi bi bakış var? Nereden geliyor bu şişkinlik? Arkadaş, ben yapmıyorum sana, size böyle. Siz neden bana yapıyorsunuz? Bir tek ben mi eksiğim la şu dünyada? Yada neden eksik olayım ben? Sen benden ne bekliyorsun da ben yapamıyorum? Belki de sen hiç konuşmuyorsundur? Olabilir mi? Aklından geçenleri okuyamadığımı görmek bu kadar zor değil ki. Sadece otururken bile, sanki bu işte bi yanlışlık var hissini hissetmekten bunaldım. Atamıyorum da üstümden. Büyük bi drama var ve o dramayı sen yaratıyorsun adam/kadın. Ve çözebilecek tek kişi sen iken, kendinden başka herkesi bu durumdan sorumlu tutuyorsun. İşte bu, beni bok gibi hissettiriyor.