MÜHİM MESELE

Nefes al, nefes ver. Nefes al, nefes ver… Nefes al… ve biraz tut şimdi.

Okudukça ben olacağın bir yer burası. Okudukça beni anlayacağın yer, burası. Belki nefret edeceksin benden beni tanıdığına pişman olarak, belki de beni özleyeceksin yine pişmanlıkla.Ne okuman için bir sebep var, ne de okudukça varacağın bir sonuç.

Sadece ben. Eğer istersen.

Şimdi bırakabilirsin.

7 Eylül 2012 Cuma

Zamancı - Başlamayan Hikaye 1


Güneşin bir kaç saat evvel kavurduğu patika, şu anda hafifçe esen rüzgarın ağaç yapraklarını hareket ettirmesiyle oluşan sesle ve titretici bir soğukla doluydu. Bulutlar yavaş yavaş hakim oluyordu gök yüzüne. Oracıkta duran dolunay, sanki git gide güzelleşiyordu. Parlayarak, an be an...

Yolun düzlüğünün dışında her yanda kocaman çam ağaçları uzanıyordu göğe doğru.
Sanki ağaçlardan oluşan bir hücrenin içindeydi. Yolun yanı küçük çalılar, otlar ve ağaçların kopmuş dalları ile doluydu. Çalıların üzerilerinden esen rüzgar, sanki aralarında konuşuyorlarmış gibi hissettiriyor, minik kuşlar devamlı yolun üzerinde uçarak garip sesler çıkartıyorlardı.

Adam kafasını kaldırdı gök yüzüne doğru ve derin bir nefes aldı.

Saatlerdir yürüyordu bu ıssız yolda. Gün ışığını ne zaman kaybettiğini tam olarak hesaplayamadı, neredeyse 6 saattir yürüyordu. Henüz gece yarısı olmamıştı. Ve dolunay hala kocaman, parlak bir şekilde onun yolunu aydınlatıyordu.

Fazla zamanı kalmamıştı adamın kaçabilmek için. Zamancı’nın Zaman Anahtarı’nı gece yarısına kadar bulamazsa, zaman ölecek ve burada sıkışmak zorunda kalacaktı sonsuza kadar. Bu iç karartıcı ormanda kalmaya da pek niyetli değildi açıkçası.

Düşüncelerinden kurtulup bir anda durdu patikanın ortasında, sırtından çantasını çıkartıp yere koydu ve içini kurcalamaya başladı. Matarasını bulup bir iki yudum su içtikten sonra geri çantasına koydu. Rüzgar şiddetlenince biraz daha, arkasından ürpertici bir hışırtı duydu, korkuyla hemen arkasını dönüp baktı. Birkaç kedi gördü ağaçların arasında dolaşan. Bir iki saniye kadar göründüler, daha sonra ağaçların arasında kayboldular. Tekrar toparlandı ve daha hızlı yürümeye başladı. Burada yaşayan hayvanlar olduğunu görmemişti hiç. Kendi köpekleri dışında tabi.

Biraz daha ilerledi kasvetli ve biraz ileride patikanın ikiye bölündüğün gördü. İki yoldan birisini tercih etmesi gerekiyordu ve kesinlikle doğrusunu bulmalıydı kaçabilmesi için. Fazla zamanı kalmamıştı muhtemelen. Gözlerini kapayıp hangi yolu tercih edeceğini düşünmeye çalıştı ama orada kalma korkusuyla doğru düzgün bir şeyler gelmedi aklına. Birden yolun üzerinde kalmış izler dikkatini çekti adamın. Sağa sapan yolda birçok ayak izi vardı; fakat sola sapan yol tamamen izsizdi. Daha evvel sağ taraftaki yoldan birileri gitmiş olmalı diye düşündü adam ister istemez ve sağa saptı.

Yol giderek daralıyordu ve sırt çantası da belini acıtmaya başlamıştı. Ağaçların dalları, patikanın üstünü kapatmaya başlamıştı iyice, ay ışığı eskisi kadar vurmuyordu yola. İyice hızlandı adam, yaklaşık 1 saat daha yürüdü patikada. Yol artık iyice küçülmüştü, iki insan yan yana zor yürürdü.

Bir süre sonra, yolun üzerine anlamsızca dikilen, taştan yapılma, eski bir kemer gördü. Yolu yanlamasına kesiyordu. Neden böyle bir geçidin yapıldığını anlamadı adam. Kemerin yanına baktı Alin ve eskiden bir devamı olduğunu fark etti, şimdi upuzun ağaçlar olan yerde. Sanırım bu kemer, Zamancı’nın zamanı öldürmeye çalışmasından evvel ki arazisinin kapısıydı. Üzerinde garip yazılar ve şekiller vardı. Zamanla aşınmış yüzeyinden eksilen bir kaç taş hala yolun kenarında duruyordu.

Alin’in duyduğuna göre, Zamancı artık yaşamaktan vazgeçince zamanı öldürüp, tüm zamanı durdurmaya çalışmıştı. Fakat işler yolunda gitmemiş, sadece kendi zamanının durmasına sebep olmuş ve bu ormana hapsedilmişti. Önceden yemyeşil ağaçları, çiçekleri ve Zamancı’nın ailesini barındıran bu arazi, şimdi kasvetli bir ormana dönüşmüş ve Zamancı’nın cüretine karşılık bir ceza olmuştu.

İçinden geçip geçmemeyi bir süre düşündü. Sanki, içinden geçerse başına bir bela gelecekmiş gibi hissetti ister istemez Alin. Ama başka şansı da yoktu. Kemerin bittiği yerde ağaçlar başlıyordu ve araları da çok dardı. Geçebilmek neredeyse imkansızdı. Geri dönüp diğer yoldan da gidebilirdi ama yoluna devam etmesi gerektiğini hissediyordu. İçinden geçecekti. Zaman Anahtarı’nı zamanında bulabilmek için bi an önce yola devam etmeliydi.

*

Hani bi Zamancı vardı ya, neredeyse bir yıl evvel yazmaya başladığım. Evet, o bitmedi hala. Çok fazla fikir var kafamda ama hala doğrusu hangisi hissedemiyorum. Hepsi yafta gibi duruyor. Bi kısmını koyayım buraya istedim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder